1995 yılında Lady Diana’nın bir Paris seyahatinde kıyafetini tamamlayıp nasıl meşhur ettiğini. Neredeyse 24 yıldır yüksek modanın en çok tanınan çantalarından biri olan Lady Dior, Fransız modaevi ve Maria Grazia Chiuri için yalnızca popüler ve çok satan bir çanta modelidir.
Bu yıl üçüncü serisi başlayan projede 11 kadın sanatçı yer alıyor. Güzel haber ise aralarında bir Türk sanatçı, Burçak Bingöl de var. Kendisi küçük yaşta hayatı sanatla harmanlandırabilmiş. Daha ilkokuldayken Ankara’da müzik eğitimi alıyor, korolara katılıyor. Lisansını Güzel Sanatlar dalında yapıyor. Uzmanlık alanı ise seramik sanatı. 2000’de New York’a yerleşiyor. Amerika’da geçirdiği yılları bir keşif süreci olarak tanımlıyor. Yeni bir kültürle tanışıp, o kültürü anlamaya çalışmanın genç bir sanatçı için çok kıymetli bir deneyim olduğundan bahsediyor. “Algılarınızı açıyor. Başkalarına dair yeni bilgiler öğrenirken, kendinizi de baştan keşfediyorsunuz.”
Tam 10 yıl sonra bir proje için İstanbul’a geliyor ve geliş o geliş. Bir daha kopmak pek mümkün olmuyor. Ankara’nın sanatçı kimliğinin oluşumunda temel bir yeri olduğunu söylüyor, fakat bu kimlik New York ve İstanbul ile törpülenmiş. Bu üç şehrin sentezi ve kültürlerin bağlayıcı gücü... Tüm bu nitelikler Maria Grazia Chiuri'nin de dikkatini çekmiş ki, bugün Dior Lady Art projesinin kadrosunda. Peki, bu çalışma nasıl gerçekleşti? Dior ile yan yana gelmekten dolayı ne hissediyor? Burçak Bingöl’e soruluyor, o da cevaplıyor.
-Dior ile gerçekleştirdiğin projeden bahseder misin?
Projeye dair teknik bilgileri aşağıdaki videoda detaylı bir şekilde anlatıyorum. İzleyin derim.
Bu soruya, bu projenin beni bir sanatçı olarak dönüştüren taraflarıyla cevap vermek isterim.
İki çanta modeli üzerinde çalıştık. Iznik Enchanted ve Cobalt Course. İkisinde de 16. yüzyıl İznik çini ve seramik sanatından ilham aldım. Tasarlarken, üretmeye başlarken ortaya çıkan ürünün 'kullanışlı' olması gerektiği çıkmış aklımdan. İtiraf edeyim, başlarda zorlandım. Ama belirli bir sınırlandırmayla yaratmak zor olduğu kadar çok besleyici ve eğlenceliydi aynı zamanda.
-Dior senin için neyi temsil ediyor?
Dior için söyleyebileceğim çok fazla özellik var ama özet geçmek gerekirse: Yalın ama bir o kadar da sofistike tasarımlar. Rafine bir zanaatkârlık ve nükteli bir zarafet diyebilirim.
-Klişe ama gerekli: Nelerden ilham alırsın?
Sanatımı temsil eden en önemli kelime keşif duygusu sanırım. Zamanı keşfetmek ve tarihin parçalarını anlamlandırmaya, yorumlamaya çalışmak. Bu bağlamda, özdek ile anlam arasında bir diyalog kurmaya özen gösteriyorum. Şehirlerin tarihi ve anıları kıymetli bir ilham kaynağı benim için. Farklı kültürlerle kendi dokularını yaratıyorlar ve bu dokular birbirleriyle iletişim kuruyor. Şairler, yazarlar, ressamlar ve dahası... Üreten herkes şehirlerin bu dokusundan besleniyor. Etkilenmemek mümkün değil. Materyaller de birbirini etkileyen kültürler gibi değil mi? Bu yüzden farklı materyaller kullanmayı ve yeni teknikler denemeyi seviyorum.
-Son olarak, güncel çalışmaların hakkında konuşalım. Sırada ne var?
Belki duymuşsunuzdur. 2018’in başlarında San Francisco’da düzenlenen Untitled Art Fair sergisinde yer aldım. İstanbul ve Stockholm ile bağlantılı çalışmalar yürüttüm. Bu yıl ise Berlin’de gerçekleştireceğim sergim için hazırlanıyorum. Nisan’a kadar yetiştirmem gerek. Bunun yanı sıra, Dubai'de düzenlenecek Asian Contemporary Art Week'te bir performansım olacak. Ek olarak, iki kitap üzerinde çalışıyorum. Unutmadan söyleyeyim, The Art Basel Hong Kong, Art Düsseldorf ve Contemporary Istanbul için de farklı projelerim var.