Herkesin özellikle de kızların en büyük problemidir evde kalmak. İlk başlarda ''Amaaan bekarlık sultanlıktır'' diye başlar, yaş ilerleyince ''Ya bütün yaşıtlarım evlendi, acaba ben evde mi kaldım?'' diye evhamla devam eder. İlk başlarda sıcağı sıcağına anlaşılmaz bu. Çünkü herkeste ''daha gençliğimin baharındayım, evlilik henüz erken, günümü gün edeyim, gezeyim, tozayım şu bekar günlerimin tadını çıkartayım'' kafası vardır. Evet buraya kadar iyi hoş, hayaller yüzde doksan hep bu yöndedir zaten. Ama bu toz pembe hayaller ''ee yaşın da geçiyor artık sen ne zaman evleniyorsun?'' sorusuyla pof diye söner. O an ne gezme hevesi kalır insanda ne bekarlığın getirdiği özgürlük ne de sultanlık hepsi bütün cazibesini kaybeder.
Özellikle bu sözleri (kızlar için söylüyorum) annelerin altın günlerinde, kınalarda, düğünlerde, kardeşlerin veli toplantılarında, ya da ben evlilik değil kariyer yapacağım diye 8. üniversitesini okuyanlar çokça duymuştur. Yukarıda da belirttiğim gibi bu durum sadece biz kızlara özel bir durum değil tabi. Büyüklerin siteminden erkekler de nasibini alıyor. Erkekler de tıpkı bizim gibi düğünlerde çokça yaşıyor bu durumu. Adam ne güzel arkadaşını bu güzel günde yalnız bırakmamış gelmiş, bir kenarda güzel güzel el şaklatıyor hemen yanına evli bir arkadaşı gelir ''Ee oğlum senin düğününde ne zaman oynayacağız?'' der, adam da o an ne el şaklatmaya moral kalır, ne evliliğe heves kalır ama yine de sinirinden bir şey diyemez sadece ''hayırlısı be'' demekle yetinir.
Kızlara tekrar dönecek olursak yaşadıklarımızı şöyle kısa bir örnekle anlatmak isterim. Annenle ev oturmasına gitmişsindir (burada ev kızlarından bahsediyorum, çalışan bayanlara da değineceğim elbette) çaylar, kurabiyeler, pastalar, kısırlar alabildiğine zengin bir masa, efsane dedikodular döner sen bu ortamda tüm dünyevi dertlerini unutursun ya da unuttum sanırsın. Ve tam o sırada bilekten 1 karış kısa krep eteği, arkasına bağladığı eşarbı, yemek faslı bittikten sonra sakızını çiğnemeye kaldığı yerden devam etmek için sakızını eşarbının üstüne koyan, devamlı alışveriş yaptığı eczane veya kuyumcudan yalvar yakar aldığı çantasına gösteriş olsun diye dantelini koyan (ki hiç bir zaman için o dantel yapılmaz), tüm çocuklarını evlendirip fırsat bu fırsat umreye de giden ve bu dünyada bütün görevini tamamlayıp artık tek meşgalesi bekar olan kızları darlayıp bundan zevk alan bir hanım teyze sana şunu der; ''Eee kızım senin de artık yaşın geçiyor. Bak yaşıtların ikinci çocuğunu kucağına aldı. Sen hala ikinci tabak patates salatasındasın.'' der ve o son lokma ağzında büyür de büyür. Kusmak istersin ama kusamazsın, karşılık vermek istersin ama ya içlerinde bekar çocuğu olan bir kadın varsa diye düşünüp ideal gelin adayı çizginden çıkmak istemediğinden, aşırı samimiyetsiz bir gülüşle ''Kısmet bu işler teyzeciğim:) '' demekle yetinirsin.
Sadece bu durumu ev kızlarımız yaşamıyor elbette çalışan kızlarımızda da aynı dertler var. Bir arkadaş ortamında büyük bi özgüvenle iş konuşursun, kariyer basamaklarını nasıl tırmandığını anlatırsın ve içlerinden bir arkadaşın (genelde böyle tipler evli ve koca parası yiyen tiplerdir) ''Kızım ilerde kocan senin kariyerine değil, nasıl karnıyarık yaptığına bakacak.'' der ve o an istifa edip işsizlik maaşıyla geçinmeyi düşünürsün...
Beyler bayanlar bu durumun hepimizin hayatında derin yaralar açtığını biliyorum. Ve maalesef üzülerek söylüyorum bu durumu evlenene kadar yaşayacağız. Hepimiz metanetimizi koruyup bunun geçici olduğunu, evlenemesek bile yine büyüktür, saygımız vardır deyip saygımızı bozmayalım. Ama evli arkadaşlara her şey serbest!
Son olarak şunu söylemek istiyorum BEKARLIK SULTANLIKTIR ve HERKESİN HAYATINA KİMSE KARIŞAMAZ diyerek bu konuyu bugünlük noktalıyorum. Allah hepimizin karşısına hayırlı bir eş çıkarsın da şunların ağzını kapayalım be.